Kusursuz sorumluluk kavramı toplumsal ihtiyaç nedeniyle ortaya çıkmıştır. Herhangi bir kusura dayanmayan zararlarda, zarara uğrayan kişi bu duruma katlanmak zorunda bırakılmaktadır. Günümüzde, sanayinin gelişmesiyle birlikte, işin doğası gereği ciddi tehlike oluşturan ve alınabilecek her türlü tedbire rağmen, tehlike barındırmaya devam eden onlarca endüstri kuruluşu mevcuttur. Bu işletmelerin faaliyetlerinden kaynaklanan ve kusura dayanmayan zararlara ilişkin zaman içerisinde kusursuz sorumluluktan bahsetmek gerekmiştir.
Kusursuz sorumluluk görüşüne ilişkin farklı düşünceler ortaya atılmıştır. Bunlardan ilki mevzuatta bir yasa boşluğu olduğu iddia eden görüştür. Bir diğer görüşte ise yasa boşluğu fikri kabul edilmemiş, mevcut hükmü yorumlayarak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin geniş anlamda tüm tedbirlerin işveren tarafından alınması gerektiğinden bahisle işverenin kusursuz sorumluluğuna gidilebileceğini belirtmişlerdir.
Kusursuz sorumluluk, Türk Borçlar Kanunu’nda (65-71. Maddeler), “tehlike sorumluluğu” , “özen sorumluluğu” ve “hakkaniyet sorumluluğu” olarak üç başlık altında toplanmıştır. Hakkaniyet sorumluluğu ayırt etme gücüne sahip olmayan kişinin, hakkaniyet gerektiriyorsa verdiği zararı kısmen veya tamamen gidermesine ilişkindir. Özen sorumluluğu ise, kendi içinde Türk Borçlar Kanunu’nda kusursuz sorumluluğa ilişkin bölümde; “adam çalıştıranın sorumluluğu”, “hayvan bulunduranın sorumluluğu” , “yapı malikinin sorumluluğu” olarak üçe ayrılır. Bunlardan başka kusursuz sorumluluk türleri de bulunmakta olup; “ev başkanının sorumluluğu”, “üreticinin sorumluluğu”, “raylı motorlu araç işletenlerin sorumluluğu” , “tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan devletin sorumluluğu” örnek olarak verilebilir. Bu sorumluluklar, işverenin iş kazasından kaynaklanan sorumluluğuna ilişkin hususları içermediğinden ayrıntılı değinilme gereği görülmemiştir.
Tehlike Sorumluluğu Nedir ?
İşverenin iş kazasından doğan kusursuz sorumluluğuna ilişkin ise Yeni Borçlar Kanunu’yla birlikte mevzuatta yerini alan “tehlike sorumluluğu” mevcuttur. Esasında tehlike sorumluluğu tanımı kanunda yerini almadan önce de yargı kararlarıyla pek çok kez tanımlanmış ve uygulama alanı bulmuştur. Tehlike sorumluluğunda, insanlar ve çevre için önemli seviyede tehlike oluşturan işletmelerin faaliyetlerinden kaynaklanan zararların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Böyle bir işletmeden ortaya çıkan zararlardan işletme sahibi ve varsa işletenlerin müteselsilen sorumlu bulunacağı yasa hükmünden anlaşılmaktadır. (TBK Md:71) Önemli seviyede tehlike oluşturan işletmeden anlaşılması gereken ise 71/2. maddede açıklanmıştır. Buna göre;
“Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arz eden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arz eden işletme sayılır.”
Buna göre ilk olarak, işverenin hukuki sorumluluğu tespit edilirken işyerinin önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme niteliğine haiz olup olmadığının belirlenmesi gerekir. İşletme bu niteliğe sahipse ancak o takdirde tehlike sorumluluğuna gidilebilecektir. Bu şartları taşımıyorsa kusur sorumluluğu kapsamında değerlendirilebilecektir.
Tehlike sorumluluğunun şartlarına baktığımızda, işverenin aktif bir fiili ve/veya hukuka aykırı bir davranışının olması gerekmez. Zararın yalnızca tehlike sorumluluğunu doğuran faaliyetin tipik tehlikesi nedeniyle meydana gelmesi yeterlidir. Tehlikeli faaliyetleri bulunan işyerlerinin bulunması toplum için gereklilik olabilmektedir, bu sebeple söz konusu işletmeler toplum tarafından istenmektedir. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan bu tehlikeli işyerlerinin kapatılması da söz konusu olamayacağına göre, ortaya çıkabilecek zararların da giderilmesi gerekmektedir. Tehlike sorumluluğu, kusur sorumluluğuna nazaran çok ağırdır. İlliyet bağını kesen sebepler dışında sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir. İlliyet bağını kaldıran sebepler ise, “ üçüncü şahsın ağır kusuru” , “zarar görenin ağır kusuru” ve “mücbir sebep” olarak tanımlanmakta olup, sorumluluktan kurtulma yolu veren durumlar olarak değerlendirilmektedir.
Yorum Yok